Kayıtlar

VAROLUŞ ÖYKÜMÜZ ÜZERİNE

Bunca karmaşa, bunca duygu ve işte bu korkunç ahenk. Sahi, olmasaydı... Varoluş öykümüz şekillenir miydi? Yahut gerçek bir hikayenin sahibi olabilir miydik? İnsan çoğu zaman akan bu nehre kendini bırakmalı. Bu halıyı, biz ince ince dokumak istiyoruz. Muazzam düzen hırslarımızda. Asıl tabiatımızda bu olgu yok. Neticeyi bildiğiniz bir yolculukta ise tüm düzensizlik, kaygılar ve fazlası boşadır. Günün yirmi dört saat olduğunun farkında olanlar ile akışta öylece duranlar asla farklı değil. Bir taraf gün bittiğinde geceye sığınıyor diğeri gündüzden kaçıyor. Fakat format aynı, netice değişmiyor. İyisi mi kucaklayalım kaygıları, şanssızlıkları, hüzünleri ve sevinçleri. Tezatlığın kanununu yazan bu kitaba sarılalım. Hikayenizin karmaşası, varoluşunuz demektir. Varım demenin yolu bazen işleyişi kabul etmekten geçer. Ve başkaldırı sağlıklı bir şuurla yapılmadığı sürece, yaşamda daima mağlubiyet verir.  

NASIL MUTLU OLUNUR YADA BUNA GEREK VAR MIDIR?

İnsanlar genellikle mutluluğu ve ölümsüzlüğü fani hayatında daimi arzu ederler. Hatta bu neredeyse içgüdüsel bir arzudur. Ancak olgular ve gerçekler bu içgüdüsel arzuyla çoğu zaman çelişirler. Eğer ki mutluluk; acıdan, korkudan, endişeden ve huzursuzluktan arınmak anlamına geliyorsa; böyle bir ruh durumunun sürdürülebilir olmadığı apaçık. Çünkü bizatihi yaşam mutlulukla birlikte mutsuzluğu, hazla birlikte acıyı da içinde barındırıyor.  Bu, yaşamın ve insanın doğasına özgü bir şeydir. İnsanın, kendi doğasına aykırı bir 'şeyi' arzulaması, onun en büyük trajedilerinden birisi diyebiliriz. Bu sebeple inanıyorum ki; sürdürülebilir mutluluk arzusu, insanın sık sık hayal kırıklığı yaşamasına da yol açıyor. Aynı durum ölümsüzlük için de geçerlidir. İnsanın ölümlü bedeni, bedenden bağımsız bir ruhun ölümsüz olduğuna dair çeşitli inançlar barındırsa da bunu kanıtlayan somut hiçbir olgu yoktur. İ nsanlar, bu dünyadaki acılarını, korkularını, endişelerini ve huzursuzluklarını belli bir ölç

AŞK

Bence aşk birinin varoluşuna saygı duymak ve o varoluş deneyimini birlikte deneyimlemek istemek demekmiş. İnsan yapısı gereği  çoğu zaman bencildir bir noktaya kadar da öyle olmalıdır. Hatta büyük ölçüde öyle olmalıdır. Ama konuya aşk dahil olduğunda insan kendini yaşarken aynı zamanda karşısındaki insanı da yaşamak ister. Hem kendini yaşadığın hem karşındakini yaşamak istediğin, hem onunla birlikte olan kendini yaşamak istediğin zaman aşıksındır. Karmaşık görünebilir ama çok basit; benliğinden vazgeçmeden biriyle yarattığın besleyici, ortak bir varoluş olarak tanımlayabiliriz. En azından sağlıklı olanı böylesidir. O kişi merak edilmelidir, insan kendi geleceğini ne kadar merak ediyorsa, gelecekteki benliği ne kadar ilgi çekici ve merak uyandırıcıysa, aşık olduğu kişinin geleceği, tüm yaşam deneyimi de onun için heyecan verici olmalıdır. Başarısını, üzüntüsünü, mutluluğunu, yaşlılığını, en ufak şeye vereceği tepkiyi tüm içtenliğiyle merak etmelidir. Kendi başına yaşayıp deneyimleyebile

ÜRETKENLİK, AÇIK FİKİRLİLİK, ORTAK MÜCADELELER

Çoğu ilişkinin temeli yalnız kalmamaya dayanıyor. Kendi mücadelenize ortak olabilecek birini arıyorsunuz. Beklentileriniz sadece değer görmek ve anlaşılabilmek üzerine oluyor ya da geçmişten gelen kaygılarınızı sakinleştirebilecek birini istiyorsunuz. Aslında aynı yöne bakabilmek ve ortak mücadelelelerle başlıyor konu. İlişki yalnız kalmamak üzere tek taraflı bir zeminde kuruluyorsa devamında güven, özgüven problemleri de kaçınılmaz oluyor. Zaman zaman bu ilişki de kaç kişi olduğunuzu sorguluyorsunuz. Kaygan bir zeminde birinin varlığına tutunmak çok zor bu yüzden. En net, en yalın ilişki ortak şeylere mücadele ederek başlar. Üretkenlik, açık fikirlilik, özgürlüğe ve bireysel alanlara saygı ile güçlenir. Yani ilham bulduğunuz, güç alabildiğiniz kişilere sımsıkı sarılın onlar için mücadele verin. Kafanızda romantize ettiğiniz, peşinden zorla gittiğiniz kimsede kalmayın. Sizin sevginiz iki tarafa da yetmeyecektir zaten. Mücadeleniz koşulsuz sevgi üzerine olsun.